Dimitri Dimov önündeki dosyadan bir dilekçe çıkartıp elime uzattı. Dilekçeyi elime alıp okumaya başladım. Dilekçede şunlar yazılıydı: “Hiçbir baskı altında kalmadan Müzeyyen olan adımı bundan böyle Minka, Mustafa olan oğlumun adını Mihail olarak değiştiriyorum.” Aman Allah’ım! Öyle incindim, öyle üzüldüm ki hiçbir şey söyleyemedim. Dimitri Dimov’un insanı delip geçen keskin bakışları bir hançer gibi saplandı yüreğime. Konuşmak güçtü. Çok çaba istiyordu. Hani doğruluğuna inandığım fikirleri hangi şartlar altında olursa olsun sonuna kadar savunacak, etrafımdaki insanlar ne tıynette olursa olsunlar kendime sadık kalacaktım? Yasak, yasaktı. Hain yasaklar kördüğüm olmuştu içimde. İtiraz edersem başka belalar, başka kahırlar üstüme üstüme gelecekti. Nihayet doğduğum, büyüdüğüm, hatıralar edindiğim Tuna boyundaki köyümden göçe zorlandım. Şimdi ana kucağı kadar sıcak ve şefkatli Türkiye’deyim. Yaşadıklarım aklıma geldikçe kendime soruyorum: Neden insan doğduğu, büyüdüğü, hatıralar edindiği bir yerden göçe zorlanır ? Ben bilmiyorum. Siz biliyor musunuz ? Bunları düşündükçe yaşadıklarımı ve tanıklıklarımı sizlerle paylaşmak istiyorum.
Tanıtım Metni