Üniversitelerin devlete bağımlılığı, maddi yoksunluklar, sınırlı ifade hürriyeti gibi yapısal denebilecek sorunlar sosyal bilimler ve düşünce hayatımızdaki kısırlığı açıklamakta ne ölçüde yeterli? İki zıt kutup olarak birbirini besleyen evrenselcilik ve yerlicilik eğilimlerini besleyen dinamikler neler? Ana akım sosyal bilim çevrelerinde Batı merkezciliğin sorgulanmasına yönelik çekingenlik nereden kaynaklanıyor? Kategorik Batı karşıtlığı ve yerlicilik tuzağına düşmeden Batı merkezciliği eleştirmek imkansız mı? Türkiye’de anti-entelektüel damar ne ölçüde güçlü? Tarihselci hassasiyet ve karşılaştırmalı bakış eksikliğinin sebepleri neler olabilir? Sosyal bilimcilerimiz siyasal aktörler ve diğer güç odakları ile eleştirel mesafeyi korumakta neden çok zorlanıyorlar? Neden eleştirel değerlendirme denildiğinde aklımıza yıkıcı eleştiri ve abartılı övgüden başka bir şey gelmiyor? Düşünce dünyamızda kendi paradigmasına tutunma ve cemaatleşme eğilimleri neden çok güçlü? Elinizdeki kitap bu ve benzeri sorular hakkında düşünmeye davet ediyor. Sosyal bilimler ve düşünce dünyasının göreli özerkliğinin altını çizen metin, yapısal kısıtları işaret ederek risk almama ve var olan ile yetinmeyi meşrulaştırma eğilimlerini de eleştiriyor.
Tanıtım Metni