İnsanın varoluş kaderi “Rahmân” ismiyle başlamıştır. Bu isimle/solukla/nefesle bilinmeyenden bilinene, görünmeyenden görünene çıkmışız ve özümüze konulan ezelî bilgiyle yeryüzünde konuşan/düşünen yetenekte bir varlık olarak insan adını almışız. Bizi kuşatan âlemin/semânın ve üzerinde yürüdüğümüz arzın tüm nîmetleri/âyetleri önümüze serilmiş, hizmetimize verilmiş. Bunu görmüşüz/yaşamışız ama şükürsüzlük içinde davranmaya/şımarmaya başlamış, ezelde verdiğimiz sözü/ahdi unutmuşuz. Böylece Yaratıcı’nın hayat veren çağrısına/vahyine kulaklarımızı tıkayarak, O’nun yerine ve yanına başta nefsimiz olmak üzere sayısız aracılar/ilâhlar üreterek isyân ve nankörlükte sınırları aşmışız. Tam bu noktada peygamberler girmiş devreye; taşıdıkları/yüklendikleri sorumluluklar doğrultusunda birer dalga misâli kelimeleriyle seslenmişler bize ve her birinin dalgası kendi makâmına/derecesine/zamanına uygun olmuş. Şüphesiz en büyük dalga da insanlığın Son Nebî’sinden gelmiş; dar/sınırlı bir topluma değil bütün âleme güçlü bir şekilde vurmuş/yayılmış. İşte Rahmân Sûresi, son rahmet elçisinin getirdiği Kur’ân okyanusunun insanlığa vuran en anlamlı dalgalarından biridir. Rahmân Sûresi, içinde geçen bir âyetinin de ifadesiyle hakîkat denizinden nice mârifet incileri çıkarmış ve bu güzellikleri bizim önümüze yığmıştır. Kur’ân’ın irfânî boyutunun ufuk açıcı en derin âyetlerini içinde barındırması ona neden “Kur’ân’ın Gelini” isminin verildiğinin en güzel/açık delilidir. Aynı zamanda “Zü’l-Celâli ve’l-ikram”dır; yani ikramını celâl perdesi altından yapar. Şimdi hep birlikte sabırla kaldırmaya çalışalım bu sûrenin duvağını ve parlak/aydınlık/saf inci gibi olan âyetlerine yumuşaklıkla/özenle dokunalım. Umulur ki; bu okuyuş/dokuyuş “Rahmân’ın kulları” arasına katılmaya vesile olur.
Tanıtım Metni